Hoşgörü Fermanı

HOŞGÖRÜ YOLU İLE TARİHİ YENİDEN OKUMAK

Nicomedia ve Milano Hoşgörü Fermanları
            İmparator Galerius, dünyada bilinen ilk hoşgörü fermanını 30 Nisan 311 yılında yayınlamıştır. Bu fermanla Hıristiyanlara, yasalara uymaları koşuluyla ibadet etme özgürlüğünü ve kiliselerini yeni baştan inşa etme hürriyetini tanımış olur. Yayınlanan hoşgörü fermanının bir başka özelliği de, 313 yılında Milano’da tüm dinleri kapsayacak şekilde genişletilen 2. fermana ilham olmasıdır. Yayınlanan bu iki hoşgörü fermanı sayesinde dünyada hoşgörü olgusunun temelleri atılmıştır

            Roma İmparatorluğunun MS 3.yy sonlarında dört İmparator tarafından yönetildiği yıllarda, Konstantin, Licinus, Maximinus ve Galerius görev almışlardır. Bunlardan ilk ikisi Doğu’yu diğer ikisi de Batı’yı yönetmişlerdir. Roma imparatorları I. Konstantin ile Licinius arasında Şubat 313‘te Milano‘da varılan siyasal bir anlaşmanın sonucuydu. Haziran 313’te Licinius’un Doğu Roma‘ya duyurduğu ferman, herkese dilediği tanrıya tapınma özgürlüğü tanıyordu. Böylece Hıristiyanlar, kilise kurmayı da içeren yasal haklara kavuştular. Fermana göre, devletçe el konulan mülkler de Hıristiyanlara derhal iade edilecekti.

            Constantinus’a mal edilen ve Roma İmparatorluğu’nda dinsel barışı kurduğu ileri sürülen ferman; gerçekte, hukuksal bir belgeden çok, Milano’da, Licinius ile Constantinus arasında yapılan görüşmelerin ibadet özgürlüğünün tam olarak sağlanması, Hıristiyanların uğradıkları zararların tazmini, vb. bir dökümü niteliğindedir.
4. yy hazırlanan, Marmara bölgesindeki Roma yollarını gösteren harita.

            Bu fermanda “insanların birbirlerine karşı kötü davranışlarda bulunmaması ve işkence benzeri insanlık dışı uygulamaların yapılmaması” duyurulmuştur. Bu ferman “Hoşgörü Deklarasyonu” olarak ilan edilmiş ve bu kapsamda “insanların din özgürlüğüne sahip olduğu” vurgulanmış ve bugünkü laiklik anlayışının temeli atılmıştır.

Nicomedia ve Nikaia arasında yüzyıllar boyunca çekişmeler olmuş, kentlerin büyümesinde ve gelişmesinde bu çekişme her zaman ön planda tutulmuştur. Deniz bağlantısı olması dolayısıyla Nicomedia’nın zenginleşmesi daha çabuk olmuştur.

İki şehir arasındaki ticari-askeri bir çok ilişkiler doğarak birbirlerinden ciddi anlamda etkilenmişlerdir.

Dönemin Başkenti ve metropolis ünvanı alan Nicomedia, İmparatorluk Devlet Sitesi kalıntılarının bulunması, yönetsel bir çok organın İzmit’te toplandığını göstermekte.

Nicomedia’dan Hoşgörü bildirgesi dışında, bir çok haberin,   haberciler tarafından en kısa yol olan samanlı dağlarını aşarak Nikaia’ya ulaştırılmıştır. Elbette yollar günümüze kadar gelememiştir. Asker sevkiyatının ve ticaretin yapıldığı döşeli taşlarla yapılmış antik yolları dahi günümüze ulaşamamışken, patikalardan oluşan en kısa yolun günümüze ulaşması düşünülemezdi.

Nicomedia ve Nikaia arasında en kısa yol olan, doğal yürüyüş yollarından oluşturulan Hoşgörü Yolu’nun alternatif rotaları bulunmaktadır.

Antik yolların çıkarılması ve araştırılması akademinin konusu olmakla birlikte, döneme dair yeterli kaynak ve araştırma bulunmaması, yapılan çalışmalarında, günlük hesaplar için yok edilmesi üzücü bir durumdur. Niicomedia ve Nikaia  şehirlerinde 2000 yıllık tarihsel mirasın gün yüzüne çıkarılması ve korunması en büyük temennimiz arasındadır.

Astakos’dan Nicomedia’ya Tarihsel Yolculuk

            Megaralılar tarafından Başiskele’de Astakos adıyla bağımsız bir kent devleti olarak kurulmuştu.  Etrafı surlarla çevrili olan şehir, tarım ve liman faaliyetleri ile geçimini sağlıyordu. Astakos’un  bağımsızlığının ve zenginliğinin göstergesi olan M.Ö. 712 tarihli ilk Astakos parası halen İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

            Bazı arkeologlara göre ise Astakos MÖ 680’lerde Khalkedon’lularca (Kadıköy) kurulmuştur. 
İzmit – Gölcük yolu inşaatında Başiskele civarında çıkarılan buluntular (MÖ 5.yy), sütun başlıkları (Roma) ve su kanalı izleri  ile Seymen sahilindeki buluntular bölgede Olbia ve Astakos adlarıyla ayrı ayrı 2 şehrin var olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Kocaeli Tarih Sempozyumunda Yrd. Doç. Dr. Yüksel GÜNGÖR’ün sunduğu makaleye göre  “Tarihî kaynaklar dışında kentin M.Ö. 8. yüzyıla kadar olan tarihi, mitolojik söylencelere dayanmaktadır. M.Ö. 712 yılında Megaralıların, İzmit’in karşısında Başiskele civarında kurulan Astakos kenti ile başlar. Bu mitolojik öykülerden ilkine göre, koloninin reisi olan ve denizciliğinden dolayı kendisini “Neptün’ün çocuğu” olarak ilan eden Olbia’nın oğlu Astakos, bir kent kurarak ona kendi adını verir ve kıyısında bulunan körfezde aynı isimle anılır.

Diğer bir mitolojik söylencede ise; Megaralıların Astakos isimli kahraman reisleri, Astakos kentinin tanrıçası olan Olbia ile deniz tanrısı Poseidon’un oğlu olduğuna dair görüşler mevcuttur. Bu görüşü M.Ö 712 yılına ait bir yüzünde kent tanrıçası Olbia, diğer yüzünde kent arması ıstakoz resmi bulunan -Devlet olmanın simgesi olmak üzere- para basması bir kent devlet durumunu oluşturur. Yunanca Astakos kelimesi körfezinde çok avlanan ıstakoz adı ile anılan deniz canlısıdır. . Antik çağın meşhur coğrafyacısı Karyandalı Skylaks “Gemi Yolculuğu” adlı el kitabında Olbia kenti olarak İzmit Körfezi’nden bahsetmesi; “Astakos” ile “Olbia” isimleri İzmit körfezi ve çevresinde kurulan yerin çeşitli zamanlarda kullanılmış iki  ismi olduğunu ortaya koymaktadır.” diye belirtmektedir.

            Bitinya Kralı I.Nicomedes, şehri daha korunaklı karşı kıyıda yeniden kurdurdu (M.Ö. 262).  Astakos’un şöhreti karşıdaki Nicomedia’ya geçmesine rağmen kent, harabeler üzerinde kısmen tekrar inşa edilmiştir. 

            Antik Dönem Bitinya Krallığı, önce Romalıların, sonra Bizanslıların (Doğu Roma) eyaleti olmaya devam etti. Bu dönemde Nicomedia artık bir deniz ve ticaret merkezidir. Nicomedia, Diocletianus M.S. 280-306 imparatorluğu döneminde  Büyük Roma İmparatorluğu’na da başkentlik yapmıştır.

            Megaralı denizciler tarafından kurulan Astakos, yörede kurulduğu bilinen ilk yerleşmedir.  Astakos deniz ve kara ulaşımına uygun olduğundan bir liman kenti olarak gelişti. Astakos paralarının bir yüzünde kentin koruyucu tanrısı Olbia, diğer yüzünde kentin simgesi ıstakoz betimi yer aldı. Megaralılar Anadolu’da İznik Körfezinde Astakos (İznik) kentini kolonize ederek, İznik körfezinde bolca bulunan ıstakoza istinaden kente, Astakos (ıstakoz) ismini verirler. Körfezin adı da Astakos Körfezi (Istakoz körfezi) adını alır. Bastıkları sikkelerin ön yüzünde yer alan ıstakoz motifi kentin aynı zamanda ismini de dillendirmiş olur.

“İÖ VIII. yy. de Astakos’un da yağma edildiği fakat yine de Megaralalıların diğer bir kolonisi olan Kalkhedon  ( Kadıköy ) tarafından tekrar iskan edildiği anlaşılıyor. İÖ 680 yılında kurulan devlet Lidya Krallığındır. Frigyadan daha başarılı olan Lidya Krallığı Marmara Denizine ve İzmit Körfezinin güneyine doğru genişlemeye başladı. Karadan da Marmara’nın güney kıyılarına doğru ilerileyerek önemli ticaret kenti olan Astakos’u aldılar.  Kocaeli ve Bursa yöresinin verimli topraklarını da alarak güçlenen Lidya Devleti, İÖ 546 da Perslerin saldırısınsa uğradı ve yenildi. Persler Astakosu’da ele geçirdiler. Astakoslular İÖ 435 te yoğun Pers baskısına karşı çıktılar ve Atinalıların, Perslerin denizde yayılmasını önlemek için kurdukları Attika – Delos Deniz birliğine girdiler. Bu dönem, Diodalses’in Bithynia halkını tekrar bir araya topladığı dönemdir.”

Nicomedia ve çevresi Roma döneminde Pontus Krallığı ile yapılan savaşlar sonucunda, kent zarar görmüş ve onarılmıştır. İmparator Augustus ve Tanrıca adına birde tapınak yaptırılmıştır.

İmparator Traianus, M.S.111 yılında bölgeye vali olarak genç Plinius’u atar ve bu dönemde Plinius, kentin imarı adına bir çok düzenleme yapar. Özellikle su sistemi konusunda Plinius’un etkisi büyük olur. Bu döneme ilişkin aldığımız bilgiler Plinius ve Traianus arasında geçen mektuplardan anlaşılmaktadır.

İmparator Hadrianus 123 depreminde yıkılan Nicomedia’ yı onarttı, kendisine kent meclisinde “ Restitutor Nicomedia” ( Nicomedia’ yı yenileyen ) sanı verildi.

İmparator Caracalla döneminde kentte bir hipodrom  ve gymnazyum  yaptırıldı. Gordonius döneminde kentin kuruluşunun  500. yılı dolayısıyla bir yıl süren şenlikler gerçekleştirildi

323 de imparator Konstantius, rakibi Licinus’u Krizopolis’te ( Üsküdar da) yenmiş ve onu Nicomediaya sürmüştür. Kazandığı bu zaferden sonra Nicomedia’da karısı ve kızı için birer saray ve bazilika yaptırmış.

Buna karşı Nicomedianın başkent ünvanını kaldırıp Bizantion’u Konstantinopolis ismi ile başkent ilan etmiştir ve Nicomedia’nın önemi azalmaya başlamıştır.

24 Ağustos 358 tarihinde bir deprem meydana geldi. 50 gün süreyle kentte yangınlar devam etti. Aralık 362 de tekrarlayan deprem sonrasında Nicomedia’da ayakta kalan son yapılarda yerle bir oldu.

Tarih Kokulu Şehir Nikaia

İznik adı, şehrin eski adı olan Nikaia’dan gelmektedir. Dönemde yaygın bir dönüştürme kuralına göre Rumca adın önüne ‘sur içinde’ anlamında olan is eki getirilerek isnikaia adı Türkçede İznik olmuştur.

İznik’te ilk yerleşimin MÖ 2500 yıllarına uzandığı sanılmaktadır. MÖ 7. yüzyıl öncesinde burada kurulan yerleşime ‘Helikare’ denmekteydi.  Makedonya  İmparatoru Büyük İskender‘in generali  Antigonus tarafından MÖ 316 yılında kent Antigoneia adını almıştır. İskender’in ölümünden sonra Antigonus ile general Lysimakhos arasındaki savaşı kazanan Lysimakhos kente, Antipatros’un kızı olan eşinin adını vererek şehir bu tarihten sonra Nikaia (Yunanca:Νίκαια) adıyla anılmaya başladı. MÖ 293’te Bitinya Krallığı‘na bağlanan kent, önemli mimari yapılarla süslenmiştir. Astronominin en önemli isimlerinden biri olan Hipparkos bu dönemde İznik’te doğmuştur. Bir süre Bitinya Krallığı’nın başkenti olan Nikaia daha sonra Roma’nın önemli bir yerleşimi olarak varlığını sürdürür.

            325 yılı yazı başında Hıristiyanlık için çok önemli olan Birinci Konsül, İznik’de toplanmıştır. İmparator I. Konstantin‘in da katıldığı toplantıda Hristiyanlıkla ilgili yortu günleri ve Nikaia Kanunları adı ile bilinen 20 maddelik metin bu Konsülden sonra kabul edilmiştir. Yine aynı konsülde,  İncilin yüzlerce farklı yazımından, dörde düşürüldüğüne dair yorumlar vardır. 787 yılında İznik Ayasofya‘sında VII. Konsül toplandı. Ayrıca VI. Haçlı Seferi sonucunda Bizans İmparatorluğu İstanbul’u kaybedince İznik’te Bizans Hanedan üyeleri tarafından İznik Latin İmparatorluğu kurulmuş ve bu imparatorluk daha sonra İstanbul’u fethederek Bizans İmparatorluğu’nu yeniden kurmuştur.

            14., 15. ve 16. yüzyıllarda İznik bir sanat merkezi olmuş, birçok medeniyete ev sahipliği yaparken, dünyaca ünlü çini ve seramikler burada üretilmiştir.

Ayasofya

          “İznik Ayasofya Camii, İznik‘in tam ortasında, surlarla çevrili kentin dört kapısından gelen yolların kesiştiği yerde inşa edilmiş olan yapıdır. Hristiyanlıkla ilgili önemli kararların alındığı 7. konsil 787 yılında bu kilisede toplanmıştır. 1331’den sonra Orhan Gazi camiye dönüştürmüştür. Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde, Mimar Sinan bir mihrap ilave edip yan neflerde büyük kemer açıklıkları oluşturulmuştur. 2007 yılında yapıda restorasyon çalışmaları başlatılmıştır. Restorasyon öncesi minareye dönüştürülen çan kulesi çok harap ve yıkık durumdaydı. Üç nefli bazelika tipinde yapılan müzede iki adet hazırlanma odası mevcuttur.”

            Yapı Helenistik, roma Bizans ve Osmanlı dönemlerine, ait mimari ile harmanlandığı görülür. 2 Mart 1331 yılında İznik Osmanlı imparatorluğunun ikinci sultanı Orhan gazi tarafından Türk topraklarına katılınca ilk cami’ye çevrilen kilisedir. Orhan camii adını almış, güney duvarına biri girişte sağda gene içeride yan duvar hizasında odacığa bitişik, mihrap ilave edilmiştir.  

Roma tiyatrosu

            Roma İmparatoru Trajanus (97-117) tarafından eyalet valisi Plinius Caecillius Secunds (62-113)’a yaptırılmıştır. 85-55 m. ölçülerindedir. Göl sevisinden 13m. yüksekliktedir. Zamanla istilalar ve savaşlardan dolayı tiyatronun bazı taşları sökülerek kentin savunması amacıyla sur inşaatında kullanılmıştır.  Kazı ile oldukça gün ışığına çıkarılmış ve halende kazı devam etmektedir. Bedri yalman tarafından yapılan kazılar halen devam etmekte olup, çıkan eserler İznik müzesi tarafından koruma altına alınmıştır. Ayasoyfa Camine yakın bir mesafede bulunan Roma Tiyatrosu Kazı çalışmalarından dolayı ziyarete kapalı tutulmaktadır. Ama tel örgüler arkasından görülebilir.

Antik surlar

Bitinya döneminde yapımına başlanan antik surlar, Roma ve Bizans dönemlerinde de geliştirilmiştir.

Yaklaşık 10 metre yükseklikte inşa edilen surlarda, İznik’in iki ana caddesinden bakıldığında, İstanbul, Lefke, Göl ve Yenişehir kapıları bulunmaktadır.

İznik’in tamamını çeviren surların uzunluğu 4970 mt dir.Evliya Çelebi Seyahatnâme’sinde “İznik kalesi şekilleri” başlığında, İznik surları hakkında şöyle bahseder.


“Gölün kenarında düz ve geniş bir sahrada dört köşe tuğla binadır. Her tuğlası onar okka gelir, horasan, kerpiç ve cebsin ile yapılmıştır.


Duvarlarının yüksekliği kırk zira ve eni yedi arşındır. Birbirine yakın üçyüz altmış altı kaledir. Bunlar zamanla harap olmuştur. Etrafındaki hendeği toprak ve kumla doludur.
Etrafı altı bin germe adımdır. Dört köşesinde dört kapısı vardır. Göl kenarı kapısı batıya bakar. Göl de kalenin batı tarafındadır. Kıbleye bakan Yenişehir kapısı vardır. Kale duvarına sarmaşık sarılmıştır. Dışarısında asla imaret yoktur. Kale içinde onsekiz mahalle ve bin adet kiremitli, bağlı bahçeli, altlı üstlü, mâmur evleri vardır ki, kalenin kıble tarafına düşer. Kalenin doğusunda nice bin ev harabeleri, bağlar, bahçeler, zeytin, ceviz ağaçları, sınırları bilinmeyen cami meydanları vardır.


Asıl şehir yiımialtı mihraptır. En meşhurları Orhan Gazi camiidir. Kiliseden camiye çevrilmiş, kurşunla örtülü bir büyük mabettir (Ayasoryıı kilise/camisi). Çarşı içinde olduğundan kalabalık cemaati vardır. Bir minarelidir. Fakat sonradan yandığından, Süleyman Han, Mimar Sinan a tamir ettirmiştir.”

Dikilitaş-Obelisk

İznik merkeze 5 km uzaklıkta bulunan Elbeyli beldesinin zeytin tarlaları arasında Nicomedia-Nikaia yolu üzerinde bulunmaktadır. 

Anıtın birinci taşı üzerinde Grekçe: “C.Cassius Philiscus, C.Cassius Asklepiodotus ´un oğlu, 83 yıl yaşadı” yazılıdır.

Tarihi Roma Yolu üzerinde bulunduğuna dair yorumlar vardır. Anıtın en üstünde bulunan ve kaybolan altıncı taşın üzerinde bronzdan zafer tanrıçası  Nike´nin veya Zeus’un kartalı ile heykelinin bulunduğu sanılmaktadır. Anıtın toprağa gömülü olan alt bölümünde mezar odası bulunmaktadır.

Yeraltı mezarları

Elbeyli beldesinde bulunan Yeraltı mezarları, ayrıca Evliya Çelebi yolunun üzerinde de bulunmaktadır. M.S. 4. yüzyılda yapıldığı anlaşılan benzersiz bir yeraltı mezar odasıdır. Üzeri örtülüdür. Tavan ve duvarları bitkisel ve geometrik motifler ile hayvan figürlerinden oluşan resimler vardır. Tavus kuşları figürleri kullanılmıştır. İznik’te yapılan bir yol çalışması sırasında bulunan yeraltı mezarı koruma altına alınmış ve restorasyon çalışmaları yapılmaktadır.